İnsan topluluklarında kaçınılmaz olarak çatışmalar meydana gelir. Ancak çoğu kültürde, çatışma genellikle olumsuz bir fenomen olarak algılanır. Bu durum, çatışmayı etkin bir şekilde ele alıp ondan ders çıkarmamıza engel olabilir. Her bireyin, sadece kişisel ilişkilerinde değil, aynı zamanda iş yerinde de kendi menfaatleri ve gereksinimleri vardır. Bu menfaatler ve ihtiyaçlar, diğer insanlarla birlikte uyumlu bir şekilde işlemeli ve koordine edilmelidir. Dolayısıyla, çatışmalardan kaçınmak yerine, onları yaratıcı ve verimli bir diyalog için bir fırsat olarak değerlendirmek daha yararlı olabilir. Çatışmaların doğduğu noktada ya tırmanır ya da statükosunu korur; ancak sonunda onları etkin bir şekilde ele almayı ve uzlaşmayı öğrenme potansiyelimiz de vardır.
Çatışma kavramının kökeni, tek yönlü veya iki yönlü sert bir etkileşimi ifade eden “çarpışmak” anlamına gelir. Uzun süren bir çatışma, ilgili kişiyi başarısız ve gölgede kalmayı seven biri gibi gösterebilir. Öte yandan, temas anlamında iki kişi bir araya geldiğinde, bu durum kişiyi başarılı, enerjik ve dengeli kılar. Yoğun ve güvenilir bir temas, olumlu bir etki yaratır.
Çatışma çözümünün yolu, katı sınırlarla tanımlanmış bir durumu, daha esnek ve kabul edilebilir hale getirme çabasıdır. Burada, bir dairenin veya bir karenin özü değişmez; yani her ikisi de kendi formunu muhafaza etmek ister. Ancak bu iki farklı şeklin bir arada uyum içinde var olabilmesi için bir yol bulunmalıdır. Yani, bir çatışmanın çözümü, katı sınırları aşarak uyumu sağlamakta yatar.
Çatışma dinamiklerinde sürekli bir değişim olduğunda, karşılaşma olarak adlandırabileceğimiz yeni bir olgu meydana gelir. Bu, çatışmanın sert ve katı doğasını daha esnek ve uyumlu bir hale getirebilir. Söz konusu süreç, sürekli ve organik bir adaptasyon süreci olarak görülebilir, burada katılık ve esneklik birbirini tamamlar ve dönüşümlü olarak etkiler.
Çatışmayı çözmek için, insanlar genellikle simgesel bir yuvarlak masa etrafında toplanır. Bu masa, herkesin görüşlerini açıkça ifade edebileceği, saygılı ve sürekli öğrenme gerektiren bir alan yaratır.
“Yuvarlak Masa” modeli, etkili iletişim için gereken temel ilkeleri somutlaştırmaktadır.
Bu modelde, dinleme, saygı, perspektif değiştirme ve duygusal düzenleme gibi yetkinlikler önemlidir; bunlar masa ayakları olarak düşünülebilir ve katılımcıların birbirleriyle etkili ve yaratıcı bir şekilde iletişim kurmalarını kolaylaştırır. İyi bir “ses” olmak da önemlidir; yani kişinin kendi sesini etkili bir şekilde kullanabilmesi ve bu süreçte çeşitli konuşma ve retorik tekniklerinden faydalanması gerekir.
Dört temel iletişim yetkinliği—dinlemek, saygı duymak, bakış açısını değiştirmek ve duygusal kontrol—her birinin kendi gölge yönleriyle birlikte gelir. Bu gölge yönler, bir kişinin kendisini ve diğerleriyle nasıl iletişim kurduğunu etkileyebilecek bastırılmış ya da inkar edilmiş özelliklerdir.
Örneğin, birisi diğerlerinin fikirlerini değerlendirmek yerine onları eleştirebilir, kendini açmak yerine suskun kalabilir veya dinlemek yerine uzaklaşabilir. Bu özellikler genellikle kişinin iç değerleri veya öz imajıyla çelişir, ancak bu durum onların etkisini azaltmaz.
Bu yetkinliklerin gölge yönleri özellikle kişisel ve profesyonel ilişkilerde önemlidir, çünkü bir çatışma veya gerginlik durumunda istikrarı sağlamada rol oynarlar. Bu ‘masa ayakları,’ bir kişinin ya da liderin duygularını yönetme kabiliyetini temsil eder. Temelde, burada bahsedilen kontrol mekanizmasıdır.
Özellikle partnerler arasında, aile içinde veya iş yerinde, bu kontrol mekanizması bir güvenlik katmanı oluşturabilir. Eğer bir lider veya partner çatışmaları ve gerginlikleri erken fark ederse, bu, tüm grubun duygusal durumuna genel bir bakış sağlayabilir ve böylece kriz anlarında dengeyi yeniden kurmada yardımcı olabilir.
“Sözümüzü yetişkin gibi ifade etmemiz” sıkça dile getirilen bir ilkedir, ancak bu pek işe yaramayabilir. Bunun nedeni, her ne kadar biyolojik olarak yetişkin olsak da, psikolojik olarak çok daha esnek olduğumuz ve anlık bir gerilemeyle çocukluk duygularına dönebileceğimizdir. Bu tür bir sınırlamanın faydalı olabileceğini söylemek mümkündür, çünkü kimse, beş yaşındaki bir çocuğun duygularına kapılarak, bu duyguları yetişkin bir bağlamda ifade etmek istemez.
“Yuvarlak Masa” modeli, çiftler, aileler ve iş yerlerinde kişilerarası diyalog ve çatışmayı nasıl daha etkili bir şekilde ele alabileceğimizi gösteren bir yol haritasıdır. Bu modelin ana fikri, çatışmaların sürekli ve tutarlı bir şekilde yönetilmesi gerektiğidir. İyi bir iletişim ve uyum, simgesel olarak Yuvarlak Masa’nın üzerinde durur ve bu, etkili diyalog ve çatışma çözümü için bir temel teşkil etmektedir.